23.07.2016

W - Two Worlds


Yayınlandığı an itibariyle şimdiden bu yıla damgasını vuran dizi; W(Two Worlds). Oyuncularının şahaneliğine rağmen bir çok dizi hayal kırıklığına uğratsa da W sırf konusuyla daha ilk bölümlerden diğerlerine fark attı. You Who Came From the Stars dizisinden beri bu kadar değişik bir konu işlenmemişti.

Konusu: Oh Yun Joo(Han Hyo Joo), ülkenin en ünlü çizgi roman çizerinin kızıdır aynı zamanda kalp cerrahıdır. Babası aniden kaybolunca onu aramak için çizim atölyesine gider ve babasının çizmekte olduğu baş rol karakteri Kang Chul(Lee Jung Suk) tarafından çizgi romanın içine sürüklenir...


Konusu şahane değil mi! Gerçekle çizgi romanın birbirine karıştığı iki farklı boyutta sürüklenen bir doktor ve çizerine baş kaldırmış bir çizgi roman kahramanı. Böyle farklı ve şahane bir konuda ancak Song Jae Jung'dan gelirdi. Kendisi bir dönem çok konuşulan, farklı senaryosuyla benim de çok severek izlediğim Nine: Time Travelling Nine Times ve Queen In Hyun's Man dizilerinin senaristi.

Dizi konu itibariyle çokça fantastik öge barındırdığı için mantığınızı mümkün mertebe kenara bırakıp öyle izleyin. Diğer dizilerinde mantık hataları çok azdı inşallah bunda da öyle olur. Dizi henüz güncel, şu an iki bölüm yayınlandı. Daha ilk bölümden kendine bağlayan bir dizi izlemeyeli uzun zaman olmuştu. Çok övüp de nazar değdirmek istemiyorum, gerçi bu senaristin hiçbir dizisi beni hayal kırıklığına uğratmadı ama hayırlısı.


Dizi bittiğinde yazı güncellenecektir.
Herkese huzurlu, adaletli günler dilerim.

Güncelleme:
Her şeye rağmen diziyi sevdim. Başlardaki o şahane ve farklı senaryo, artık olaylara alıştığınız için birazcık sönük kalsa da yinede izlemeye değer güzel bir diziydi.

17.07.2016

Ah be güzel Türkiye'm...



Ah be güzel Türkiye'm 
hiç mi dağılmaz başındaki kara bulutlar...

(15-16.07.2016)

#darbeyehayır
#yaşasınbirlikberaberlik
#polisimeaskerimesivilimedokunma

12.07.2016

Şebnem Ferah ♫♪


Ülkemizin en güçlü Türk rock müzik kadın sanatçılarından biridir Şebnem Ferah. Benim açımdan en iyisidir; sesine hasta olduğum, yazdığı şarkılara bayıldığım şahane hatun. Yıllar geçse de şarkılarını bıkmadan usanmadan dinlerim hala. Yeniden aklıma düşmüşken, benim gibi sevenleri için bir kaç tane Şebnem Ferah şarkısı atıyorum. İyi dinlemeler  

Artık Kısa Cümleler Kuruyorum

Artık kısa cümleler kuruyorum,  
Sevdiklerim, sevmediklerim yanımda.  
Kabullendim herşeyi olduğu gibi.  
Yola çıktım, yarınlara... 



Deli Kızım Uyan

Söylenenler yalan 
Deli kızım uyan 
Bir tek sensin duyan...




Sil Baştan

Sil baştan başlamak gerek bazen  
Hayatı sıfırlamak  
Sil baştan sevmek gerek bazen  
Her şeyi unutmak... 



Bugün

Zaman ağır ol henüz erken,  
Demek için güle güle...




Ünzile

Korkar durur gitmez  
Köyün en son çitine 
 İnanır o sınırda  
Dünyanın bittiğine  
Ünzile insan dölü  
Bilinmezlere gebe  
Sırların mihnetini  
Yüklenip de beline...

11.07.2016

Doctors (2016)


Bu sene uzak doğudan güzel diziler gelmeye devam ediyor. Sevdiğim dizileri bloğumda yazıp tanıtmak istiyorum, bilgisayarın başına oturup başlığını atıyorum ama haberleri gördükçe sinirlerim bozuluyor; gözüm dizi falan görmüyor kapatıyorum öylece. ''Neden dizi yazıları yazmıyorsun artık'' diye mail atanlar var. Sırf dizi yazıları serisini sevenler için arada yazmaya çalışıcam ama ağırlık yine güncel konularda olacak bilginize. Hala izlemekte olduğum diziyle başlayayım. Belkide hiçbir beklenti içine girmediğim için sevdiğim dizi; Doctors. Dizi medikal, romantik komedi türünde 20 bölüm.

Konusu: Küçük yaşta annesini kaybeden Hye Jung (Park Shin Hye) babasından da sevgi ve ilgi görmemiş, çocukluğu sıkıntılarla geçmiştir. Onu karşılıksız seven büyükannesini de doktorların hatalı ameliyatı yüzünden kaybetmiştir. Hye Jung bütün zorluklara rağmen okuyup doktor olur ve büyükannesininin ölümüne neden olan hastanede çalışmaya başlar...


Bir ara kore dizilerinde doktor rüzgarı vardı, o kadar çok doktor ve hastanelerle ilgili dizi çekilmişti ki gına gelmişti. Çünkü dizilerle ya olaylara çok yer verilmişti yada ameliyatlara, bir süre sonra sıkılıyor insan. Bu dizinin orantısını sevdim. Misal ilk başta öğrenci-öğretmen aşkı klişesiyle başlayacak diziyi mahvedecekler sandım. Ama senarist başarılı bir şekilde olayı kurtardı olay başlamadan bitti. Normalde Park Shin Hye kijibesini sevmem, çünkü kızın oynadığı dizilerde karakterler genellikle aynı. Benimde uyuz olduğum mıy mıy tipler. Ama bu dizideki rolünü sevdim, her ne kadar mimikler değişmese de rolü değişik, karakterini sevdim. İki başrol arasındaki yaş farkı beni rahatsız etmedi zira geçmişte öğrenci-öğretmen olduğu gerçeğini göz önüne alırsak arada yaş farkı olması gayet normal, gerçi olmasaydı da yakıştırırdım ikiliyi.

Güncel bir dizi olduğunun altını çizeyim. Şimdiye kadar ki yazdıklarım ilk altı bölüm için geçerlidir. Her sene televizyonda Doktorlar dizisini izlemiş ve bıkmış bir nesil olarak ne kadar dayanabilirim bilmiyorum, dizinin gidişatına bağlı. Şimdilik akıcı bir şekilde devam ediyor ama ilerleyen bölümlerde bozabilirler de bekleyip göreceğiz.


Dizi bittiğinde güncelleme yaparım.
Şimdilik sağlıcakla, huzurla kalın.

6.07.2016

Bayram Gelmiş...


Gönül isterdi ki; şehit haberlerinin olmadığı, ağzı bozuk siyasetçilerin sustuğu, insanların evsiz-ailesiz-vatansız kalmadığı, canı cana kıydıran şerefsizlerin olmadığı, şehit kanlarıyla alınan vatanı şehit olmaktan kaçanlara sırf oy yüzünden peşkeş çekilmediği... bir bayram olsun. 

Dilerim ki; hiç ölmeyecekmiş gibi aç kurtlar gibi dünya malına saldıranlara inat, vatan için canından vazgeçenlerin yüzü suyu hürmetine Yaradan daha huzurlu, daha mutlu yarınlar görmeyi nasip etsin.

Herkese hayırlı bayramlar dilerim...

19.06.2016

Ramazan Hoşgörü Ayı Demekti?


Dün İstanbul da yaşanan olayı aynen yazıyorum ''İstanbul da  plakçıdakilere alkol yüzünden saldırı düzenlendi. Saldırganlar Koreli Seogu Lee'yi darp etti, içeride olan müşterilerin arasındaki Koreliler'e de saldırdı. Dükkan sahibi Seogu Lee'ye dükkanını terk etmesini istedi.'' 

Şimdi kardeş işin özü burada ne Ramazan ayında ne de Koreli olmasında; işin özü insanlıkta! Gerçek iman eden bilir ki ibadetin makbulü gizli yapılandır. Kula kulluk etmeden sırf Allah rızası için ibadet edilir. Bu mübarek ayda oruç tutanda tutmayan da, sokak ortasında buz gibi suyu herkesin önünde içende, sırf haya ettiği için oruçlu olmadığı halde gün boyu bir şey yemeyen de... Herkesin sınavı kendine!!! Kur'an da bile “Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.” (Kâfirûn Suresi 6. Ayet) diye geçer. Sen kimsin de başkasının inancını yargılayabiliryorsun. Batıl ile Hakka sen mi karar veriyorsun, haşa Yaradan mısın?

Eğer konu hoşgörü ise senin yaptığın ne peki? Evet kimse kimseye karışamaz ama herkes herkese saygı göstermek zorunda. Ülkemizde Ramazan ayı diye bir gerçek var, bu kavurucu sıcakta oruç tutan insanların karşısına geçip yeyip içmek insanlık nezdinde yanlıştır. Aynı şekilde sırf oruçlu diye yeme-içme kısıtlamasını karşıdan aynen beklemekte yanlıştır. Zira onun sınavı ona senin sınavın sana.

Bu aciz mahluklardan her yerde var. Nefislerine öyle yenik düşüyorlar ki sağa-sola saldırıyorlar. Bazıları bunu bilinçli yapıyor, sırf insanları galeyana getirmek için ''Din elden gidiyor'' ya da ''Laiklik elden gidiyor'' tarzı söylemleri yalan yanlış her yerde söylüyorlar. Tabi bir de bunlara inanıp  ortalığı yakıp yıkanlar var. Bilmez misiniz ki kul hakkı diye bir şey var. Yaradılış olarak herkes Yaradanın kulu olduğu için, kul hakkı sadece Müslüman olana karşı gözetilmez!

Her sene aynı seviyesiz olaylardan yaşanıyor maalesef. Başörtüsünden rahatsız olduğu için kızın başından başörtüsünü çekip çıkarmaya çalışan, oruç tutmayıp sigara içtiği için yolun ortasında darp edenler, sabah ezanından rahatsız olup yasaklanmasını isteyen, on bir ay her haltı yeyip onun bunun namusuna göz dikip bir ay ibadet edenler... Hepiniz aynı teranesiniz! Nedense sizleri gördüğümde şu söz aklıma geliyor:

 ''İnsanda yok ise 'Edep' neylesin medrese, mektep! Okusa Alim olsa yine merkep, yine merkep..!''

10.06.2016

Tevazu (Mim)


Yazılarını severek okuduğum sevgili Nabrut yeni bir mim başlatmış. Mimin konusu; Küçükken etkilendiğimiz hikayeyi, hikaye yoksa bile ilkokulda okuduğumuz ilk masal kitabının bize ne hissettirdiğini yazmamızı istemiş.


Gönül isterdi ki sizlere çocukluğumuzda, sobanın başında büyüklerimizin dizlerinin dibinde duyduğum hikayeleri anlatayım. Ama bizim ailede oturup hikaye anlatmak diye bir kavram yoktu. Çünkü eskiden köy yaşamı çetindi, gündüzleri harıl harıl çalışılır akşamda kimsenin konuşmaya takati kalmazdı. Sadece babaannem bazı akşamlar elektrikler gittiğinde bizi başına toplar kısa hikayeler anlatırdı. Hikaye dediğime bakmayın, eskiden köyde yaşamış insanların komik maceralarıydı. Misal birini aktarayım hemen:

Eskiden her köyün imamı ezan saati geldiğinde ezanı kendi okurdu. Sonradan köyleri merkezi sisteme geçirdiler, yani ilçede ezan okunduğundan aynı anda bütün köylerde de duyuluyordu. Önemli bir duyuru yapılacağı zaman ilçeden anons geçerler herkesin haberi olurdu. 

Velhasıl köyümüzün güzide insanlarında biri ilçeye inince, artık merkezi sistemi unuttu mu bilerek mi yaptı orası bize karanlık, köyümüzün yaşlılarından kendi gibi şakacı bir amcamız adına sela okutuyor! Sela bitince amcamızın adı, soyadı, köyü hepsi söylenip Allah rahmet eylesin deyip bitiriyorlar. Sıkıntı şuradaki bu sela ilçede ve bütün köylerde aynı anda duyuluyor, ee duyan herkes uzakta olan başka bir yakınını arayınca bir anda Türkiye'nin yarısı(Sivas'ın göç oranına bakılırsa abartmam normal) ve akabinde gurbettekiler bile amcanın öldüğünü duyuyor. 

Haberi alan taziye ziyaretine geliyor, gelenleri de kapıda ilk karşılayan öldü sanılan amcanın ta kendisi:) Ağlaya sızlaya taziyeye gidenler amcayı sapasağlam karşılarında görünce ne bilsinler ki içeri gireler ne bilsinler ki orada dikileler. Amca hepsini içeri davet ediyor çay ikram edip uzaklardan gelenlere ikramlarda bulunuyor, olanları anlatıp ''Köftehor adıma sela okutmuş, adımı duyunca ben bile şaşırdım'' demiş. Yanındakiler ''Peki amca kızmadın mı bu işe?'' diye sormuşlar. Amca '' Daha ölmeden dünya gözüyle kim karagün dostu kim değil görmüş oldum'' diye tebessüm etmiş...


Bu tarz hikayelerden daha çok var ama pek fazla aklımda kalmadığına göre bana çok bir etkisi olmamış anlaşılan. Benim asıl hikaye kültürüm okumayı söktüğümde başladı. Gazete kuponlarıyla alınan ince hikaye kitaplarından babam Ankara'dan bir iki tane getirmişti. Çoğunluğu Mevlana ve Nasrettin Hoca hikayeleri olan bu kısa kesitlerden aklımda kalanı yazayım:

Adamın biri dalavereyle bir inek satın alır. Zaman geçtikçe yaptığından pişman olur, ineği satın aldığı adamı arar ama bulamaz. Vicdan azabı uykularını kaçırmaya başlayınca dayanamaz ineği dergaha bağışlamaya karar verir. En azından dergahta aş yapılır ihtiyacı olanlara dağıtılır diye düşünür.

Yakınında bulunan Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergahına gider ve durumu anlatır. Lakin Hacı Bektaş-ı Veli kurbanı kabul etmez adamı geri çevirir. Adam bu sefer de Mevlana'nın dergahına gider, durumunu aynı şekilde anlatır. Mevlana kurbanı kabul eder. 

Adam merak eder ve sorar:
-Aynı şeyleri Hacı Bektaş-ı Veli'ye de anlattım ama o bağışımı kabul etmedi, siz neden ettiniz?

Mevlana: 
-Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir, öyle her leşe konmaz. Bu yüzden senin kurbanını biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.

Adam merakından duramaz kalkar Hacı Bektaş-ı Veli'nin yanına gider, kendilerinin geri çevirdiği kurbanı Mevlana'nın kabul ettiğini söyler ve bunun nedenini sorar. 

Hacı Bektaş-ı Veli:
-Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise, Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü  kirlenmez, bundan dolayı o senin kurbanını kabul etmiştir.

Ne büyük alçak gönüllülük! Kendinde tevazulu davranıp başkasını yüceltip övmek ne büyük bir erdemdir. Elbetteki benim gönlüm onların binde biri olamaz hatta beşeriliğin verdiği açgözlülüğü sonuna kadar kullanıyorum. Ama en azından nefsime yenik düştüğüm anlarda bu hikaye aklıma gelir ve kendimi bir adım geri çekerim ''Bırak seni başkaları övsün, bırak iyiliklerin saklı kalsın kimseler görmese de olur görmesi gereken gördü'' diye geçiririm aklımdan.


Not: Görselde buğday resmi kullandım zira Anadolu da tevazunun en güzel resmidir buğday başakları. Çiftçiler buğday başakları sararmaya başladı mı tarlaları dolaşırlar tek tek, hasatın verimli olup olmayacağına bakarlar. Eğer başakların başları dik ise üzülürler, başları eğilmişse sevinirler. Bilirler ki başakların başları ne kadar eğik ise o kadar içleri doludur. Bu yüzdendir ki Anadolu da eskiden yeni ev yaptıranlara bir tutam başı eğik başak bağlanıp hediye edilirmiş. Bu iki anlama gelirmiş; birincisi ''Nefsine yenilip kibirlenme, bu başaklar gibi tevazu göster''  ikincisi '' Bu başaklar gibi için dolu, evin bereketli olsun'' imiş. Eski bir uygulama ama küçükken çok görürdüm evlerde kurumuş buğday başaklarını, pek hoşuma giderdi.

Benden bu kadar, şimdide sizin aklınızda kalan ve küçükken sizi derinden etkileyen hikayeyi yazarsanız severek okuruz canlar.  Sizin hikayelerinizi merakla bekliyor olacağım pek sevgili blog yazarları:


2.06.2016

High End Crush - The Greatest One


Mini diziler sürelerinin kısa olması nedeniyle olaylar hızlı ilerler ve saçmalamaya başlarlar. Bu genellemenin istisnalarından biri de  High End Crush dizisi.

Konusu: Choi Se Hoon (Jeong Il Woo) bir eğlence şirketinin patronudur. Piyasaya çıkardığı herkes ünlü olmuştur. İşinde ne kadar başarılıysa karakter olarak o kadar berbattır. Bencil patronumuz hayatta istediği her şeyi elde etmiştir taki dağ evinde yaşayan Yoo Yi Ryeong (Jin Se Yeon)'a rastlayana kadar...

Dizimiz 20 bölümden oluşan mini dizi, her bölümde yaklaşık on beş dakika sürdüğü için çerez niyetine izlenecek cinsten. Kısa olmasına rağmen mini diziler içinde gayet başarılı, en azından belli bir konu etrafında saçmalamadan başlayıp bitirilmiş.

Bu dizi üç karakter için izlenir; baş karakterimiz Jeong Il Woo şukelası, bu dünyaya sekreter rolü oynamak için gelmiş Lee Shi Un şapşiği, çatlak bir o kadar da sevimli psikoloğumuz Jung Sang Hoon. Bu üçlü diziyi almış götürmüş gerisini salla. Misal baş roldeki kızımız Gaksital dizisinden beri zerre değişmemiş. O dizide tek zayıf halkaydı, o zamandan beri hep aynı donuk ve sert karakterleri oynamaya devam etti. Bilemiyorum sevmiyorum bu kızın oyunculuğunu.

Velhasıl kelam Il Woo şukelasının güzelim takım elbisenin altına giydiği kısa pantolonları saymazsak pek sevimli, izlenesi bir dizi. Hele de jenerikte çalan Catch Me Boy (spoili video) şarkısına bayıldım!


30.05.2016

''Köpek Gibi Pişmanım!''


At koşturdukları alan daralıp, arkasındaki itler sürüyü terk edince teslim olan(olmak zorunda kalan) insancıklar; ''Köpek gibi pişmanım.'' ''Kandırdılar bizi, ölüme terk ettiler.'' ''Hayatımda hiç bu kadar pişman olmadım. Çok hata etmişim.''... Gibi sözler söylemişler. Medya bu şahısları öyle şirin göstermeye çalışıyor ki milletçe ciğerimiz parçalandı! Aileleriyle buluşturmalar, tokalaşmalar, sarılmalar... Bir ara davul zurna da bu tabloya eşlik edecek diye bekledim ama bu sefer unutmuşlar tüh.

Ortada dönen tiyatro öylesine mide bulandırıcı ki... Yahu bu dünyada vatana ihanetten daha ağır bir suç var mı! Neyin pişmanlığından bahsediyorsunuz? Askere, polise, koruyucuya silah sıkan; sivil halkı canından bezdirip canına malına göz diken, çocukları kalkan olarak kullanan, mayın döşeyen bunlar değil miydi! Madem her pişmanım diyeni affedeceksiniz bu kadar askerin emeğine yazık değil mi? Ve bu affettikleriniz şimdi nerelerde, hangi konumlarda? Zira devletimi çok seviyorum, devlete karşı bir yanlış yapmadım diyenlerin ertesi gün terör lehine videolar hazırladığı ortaya çıkıyor.

Ne söylesem yetersiz; hiçbir cümle, hiçbir yasa, hiçbir pişmanlık şehit çocuklarının babasını geri getirmeye yetmez. O masum şehit çocuklarını gözü yaşlı bırakanlar dilerim ki o gözyaşlarında boğulursunuz...


Not: Onlarca cümlenin anlatmak istediğini size tek bir resimle gösterebilirdim.  Lakin bu şeref yoksunlarının olduğu yazının içine o masum şehit çocuklarının resimlerini eklemeye hayâ ederim. 

27.05.2016

Çayımın Şekeri...

Yoğun ve aşırı bunaltıcı bir dönemden sonra tilki misali kürkçü dükkanına geri döndüm. Bu sene bloğun tozunu tamamen silip bol bol yazı yazmayı planlıyorum. İhmal ettiğim diziler başta olmak üzere; film, müzik ve gündemdeki konulara ağırlık vermeyi düşünüyorum kısmetse. 

Bu satırları yazarken Ayna grubunun şarkıları çalmaya başladı arka fonda. İçim cız etti... Bazı şarkıların öyle güçlü bir etkisi var ki yıllar geçse de etkisini hiç yitirmiyor. Benim içinde Ayna grubunun şarkıları öyledir. Yıl olmuş iki bin on altı hala dinlerim. Doksanların çocuğu olup da bu grubu sevmeyen yoktur herhalde? 

Şimdiden hoş bulduk diyorum;)
Yeni yazıda görüşmek üzere.



12.04.2016

Bajrangi Bhaijaan


Hint diyarından sevilesi bir film: Bajrangi Bhaijaan. Filmi izleyeli çok oldu fırsat bulup da yazamadım lakin hafızamdan öylece silinip gitmesine gönlüm razı olmadı pek sevdim çünkü. Sevilen oyuncu Salman Khan ve minik oyuncu Harshaali Malhotra filmi almış götürmüş, yan karakterleri gözüm görmedi bile.

Konusu: Shahida (Harshaali Malhotra) konuşamayan Pakistanlı bir çocuktur. Annesi tedavi ettirmek için Hindistan'a götürür, yolculuk sırasında Shahida annesini kaybeder. Okuma yazması olmayan konuşamayan, Müslüman, Pakistanlı bir çocuk Hindistan da tek başına ne yapabilir? Hem de iki ülkenin arası gerginken...


Filmi ilk çıktığında izledim, hakkında hiçbir şey okumadan araştırmadan izledim. Belkide ondandır pek etkiledi beni özellikle filmde bir kaç can alıcı sahne var ki binlerce kelimeyi bir araya getirsen o tek bakıştaki duyguyu anlatamazsın...

Hala bu filmi izlemediyseniz şiddetle tavsiyemdir.
İyi seyirler.

Bülbülü Altın Kafese Koymuşlar İllede Vatanım Demiş

Serde ırkçılık yoktur çünkü yaradılanı Yaradan'dan ötürü severiz. Lakin milliyetçilik dedin mi akan sular durur. Nerede olursak olalım bir Türk lafı geçti mi kulak kabartırız. Hele de yabancı bir memlekette bize ait bir ezgi, bir isim, bir cümle duysak içimiz cız eder. Genel konuştum zira bilirim ki böyle düşünen tek kişi ben değilim. O yüzdendir ki sayısını unutacak kadar çok izlediğim aşağıdaki videoları buraya da eklemek istedim. Nette denk gelmişsinizdir, tekrar izlemek isteyenleri sayfanın aşağısına alayım, keyifli seyirler... 



Aliye Bekirova yolunda bahtında açık olsun.


Kadının enerjisi çok iyi:))


Türk ekibi Kore de sahnede de gösteri yapıyor ama ben bu videolarını daha çok seviyorum, 
pek doğallar. Ayrıca çevrenin ilgisi de baya fazla.


Bir tane de ülkemizden olsun. Liseler arası yarışmada birinci olan ekip. 
Gerçi şimdiye üniversiteli olmuşlardır ama ben yinede izlemeyi halen pek seviyorum.

3.04.2016

Şeref Yoksunları!

Çocukları için ömrünü feda eden, onurlu bir hayat yaşayan ve yaşatan anne ve babaları. Kendi ailesini namusu bilip başkasının ailesine de aynı haya çerçevesinde bakan insanları. Kendini gelecek nesillerin daha bilinçli yetişmesi için adamış öğretmenleri. Çıkar sahiplerince görevden alınacağını bile bile eğitim kurumlarındaki yüz kızartıcı olayları bildiren ve çocukları korumaya çalışan öğretmenleri. Elinden geleni yapsa da yasalar el vermediği için suçluyu salmak zorunda kalan ya da indirim uygulamak zorunda kalan, bunun içinde içi sızlayıp yüzü kızaran hakim, savcı, avukatları. Konu hakkında fezleke düzenleyen, yasa çıkarmaya çalışan en azından gündemde kalması için uğraşan milletvekillerini. Bu yazıdan tenzih ederim.


Son zamanlarda yaşanılan olaylar öyle mide bulandırıcı ki! Haberleri okurken bile kalbim daralıyor, boğazım düğümleniyor, kafamdan binlerce düşünce geçiyor ama bu iğrençlikleri anlatabilecek doğru kelimeyi bulamıyorum.

Hangi birini anlatmalı, nereden başlamalı? Ya da kime anlatmalı; acizliği yüzünden susan ve çocuklarını koruyamayan anneye mi, kendi öz çocuğuna yan gözle bakabilen şeref yoksunu babaya mı? Zaten bu ikisi canımız, en güvenli sığınaklarımız değil miydi? Onlara da güvenemeyeceksek diğerlerini yazmama gerek var mı; amca, kuzen, teyze... Peki ya öğretmenler! Hani ailemizden sonra en güvenilir kişiler onlardı? Öğretmenlik gibi kutsal bir görevi böylesine adice bir şekilde kirletmek ne acizce. Bu tarz olayları sırf okulun itibarı zedelenecek diye üstünü kapatmaya çalışan yöneticiler de en az onlar kadar adi ve onlar kadar suçlu. Bütün suçu yasalara atan hakimlere ne demeli, sizin hiç mi ihmaliniz yok? Suç belli, deliller belli, delillerin nasıl karartılmaya çalışıldığı belli siz hala kalkmışsınız 'Kızlık zarının bozulmamasını'' hafifletici neden sayıyorsunuz. Sonuç kız hamile! Davanın ayrıntılarını anlatmayı midem kaldırmıyor siz en iyisi ayrıntıları buradan okuyun.

Ve hepsinin tepesindeki devlet baba sana ne demeli? Asıl sana söyleyecek bir şey bulamıyorum! Keşke zamanında ''Tecavüze uğrayan doğursun gerekirse devlet bakar.'' dediğinde doğmamış çocuğun yaşam hakkını savunduğun kadar, annenin de en temel hakkını  ''Yaşama hakkı ve kişi dokunulmazlığı'' haklarını savunabilseydin. Evet bebeklerin hiçbir suçu yok olamazda lakin o bebeği dünyaya getirip getirmeme kararı ne doktorlara düşer nede devletin koyduğu yasalara, kadına düşer. Zira tecavüzcüsünün bebeğini karnında dokuz ay taşıması gerektiği gerçeğini hiçbir ama değiştiremez. Milletini korumak ve bu uğurda gerekirse yasaları düzenlemek devletin en asli görevi. Bürokrasi kendi çıkarları tehlikede olunca ışık hızıyla işlerken söz konusu kişi dokunulmazlığı olduğunda neden bu kadar yavaş? Öyle yasalar var ki bazen suçsuzu mu koruyor suçluyu mu ayırt edemiyor insan. Ve daha da acısı bu tarz yasalar düzeltilmediği gibi düzeltmek isteyeni de engelliyor.

Bazı insanlar nefisleri karşısında o kadar aciz ki! Öyle ki insanlıktan bile çıkıyorlar. Böylelerine insan gibi muamele etmek, vatandaşın alın teriyle ödediği vergilerle hapishanede bakmak çok dokunuyor insanolana.  Çoğu kişi gibi bende böyle şeref yoksunları için idam gelsin isterdim ama idam kalbimde meşru olsa da aklımda yasak bir kelime. Bu ülke idam yüzünden çok acılar çekti bir daha aynı olayların yaşanmasını istemem. Evet idam batıda bile tartışılan bir ceza lakin uygulayabilmek için önce adaletli olmak lazım. Yargının sözde değil özde bağımsız olması lazım. Aksi halde kurunun yanında yaşta yanar, geri dönüşü olmaz; ne yapılan hataların ne de giden canların... Ama isterdim ki bir insanın hayatını mahvetmek, kendini kendinden çalmanın bedeli bu kadar ucuz olmasın. Yaptığı şerefsizliğin bedelini aynı kurban gibi o da bir ömür bedeninde hissetsin. Yani hadım edilsin...

Milletin daha güvenli bir ülkede yaşayabilmesi için her gün şehit haberlerinin verildiği ülkemizde şeref yoksunlarının da yaşadığı gerçeği çok acı...

30.03.2016

#Pakistan



...
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: 
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. 
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... 
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! 
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, 
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, 
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; 
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. 
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... 
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
...
(Mehmet Akif Ersoy)



#Türkiye
#Pakistan
...

14.03.2016

Ankara'ya Kar Yakışırdı Kan Değil


Hiç tanımadığım insanlar için benim bile gözümden yaş süzülüyorsa Allah yakınlarına sabır versin, zor...

...

Ben beni temsil etsin diye milletvekili seçip meclise yolladım. Benim bile içim parçalanıp, ciğerim yanarken beni temsil edenin nasıl yüzü kızarmaz!

TBMM bu ülkenin kalbi. O kadar önemli konu varken mecliste çocuk gibi kavga edip saçma sapan konularla vakit doldurmaya, kalbimize gereksiz yük bindirmeye ne hakkınız var!

Açıkça terörü destekleyen, bombalar patlamasına rağmen sözle dahi terörü lanetlemeyen, kürt kökenli vatandaşların temsilcisiyim deyip en çok onlara zarar veren piyonların mecliste ne işi var?

Önemli konuları bile askıya alıp ''Başkanlık'' diye diretilen sistemin içeriği, işleniş biçimi niye anlatılmaz? Bu Dünya fanidir makam mevki kimseye kalmadı kalmaz, bu gerçek niye unutulur?

Muhalefet partiler desen aynı tas aynı hamam... Sen bu ülkenin siyasi denetim aracısın, görevini yapamıyorsan bırak yapabilecekler gelsin yerine. Asli görevlerini yapamıyorsan zaten senin orada kalmana gerek yok.

Bu  bayrağın rengi şehit kanlarıyla al oldu, avrupaya kalkan olsun diye değil! Bütün Dünya üstüne düşen insanlık görevini yapmaya çalışır, mültecilere yardım eder anlarım. Zorda olana Türkiye kapılarını açar anlarım hatta ülkemle gurur duyarım. Lakin sadece Türkiye kapılarını açarken Dünya sıkı sıkıya kapatıyorsa, birde insan hayatı üzerinden anlaşma yapılıyorsa işte bunu anlamam!

Yine anayasa tartışmaları başladı ama zerre umurumda değil. Zira marifet anayasayı yazmak değil adaletli yazıp adaletli uygulanmasını sağlamaktır. Bu ülkede Anayasa Mahkemesi kararları yok sayılıyorsa anayasaya da gerek yoktur o vakit. Eğer tecavüzcüyü sırf ceketinin önünü ilikledi diye salıyorsan, amir-memur-kaymakam diye olanlara göz yumuyorsan, sırf çıkarlarınız çatıştı diye birilerine takıyorsan... Anayasaya gerek yok, yormayın tatlı canınızı.

Bu dünyada Müslümanlar en çok Müslüman gibi görünenlerden ve İslamiyeti çıkarları için kullananlardan zarar gördü. Yusuf İslam'ın "İslam dinini Müslümanlardan öğrenseydim asla Müslüman olmazdım" sözü bu işin özüdür. İslamiyeti kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayan sözde din adamları, insanların duygularıyla oynayıp dini siyasete alet edenler, din eğitimi adı altında çocuklarımıza el uzatan şerefsizler, cihat deyip masum canları öldürmeyi kendilerine hak gören cahil ve caniler... Böylelerine fırsat vermeyin ve sırf böyleleri yüzünden de İslama çamur atıp durmayın!

Sırf bir kesimi tutup körü körüne bağlı kalmak ve sırf bağlı olduğu kesimi tutmak için karşı tarafı körü körüne eleştirmek ne cahillik! İster sağcı ol ister solcu, ister Atatürkçü ol ister İslamcı, ister bakkal ol ister bakan... Ne olursan ol yeri geldiğinde bu vatan için uğraşanları alkışlayıp yeri geldiğinde bu vatanı satanları eleştir. Bu vatan bütün renkleriyle bizim, aç köpekler gibi sırada bekleyenlere fırsat verme içte kanlı bıçaklı da olsan dışta tek vücut ol. Sırf durumdan istifade edip birilerini yerden yere vurmak için insanların acılarına tuz basma yazıktır, günahtır.

Yine olan canlara oldu, ateş düştüğü yerleri yaktı. Allah zalime fırsat vermesin, böylesine haince acıları bir daha yaşatmasın. Ne yazsam yetersiz, eksik... İçimdekileri tek tek, isim isim yazsam böyle bir zamanda haya ederim, hiçbir şey yazmasam da giden canlardan utanırım...

Mehmet Akif Ersoy'un dediği gibi “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” ama yazdırdığını da unutturmasın. Ne bize, ne arkamızdan kuyu kazanlara ne de Dünya'ya!
...

10.03.2016

Hint Rüzgarları


Blog ve e-posta üzerinden gelen, hint içerikli sorulara ilk ve son kez toplu cevap vereyim. Zira yabancı dizileri televizyondan Türkçe dublajlı izlemeyi sevmiyorum. Iss Pyaar'ı da dublajlı  izlemedim diğerlerini de izlemeyi düşünmüyorum.

Ülkemizde hint dizileri sevdası zaten vardı, Türkçe çevirilerin artması dizilerin çeşitlenmesiyle bu oran hayli arttı ve özel kanalda bu potansiyeli göz ardı etmeyip Bir Garip Aşk'ı yayınladı. Dizi ülkemizde bir hayli tutulunca kanal hızını alamayıp dizi bitiminde; Bir Garip Aşk dan tanıdığımız Sanaya İrani'nin başrollerini oynadığı Rangrasiya ve iki Müslüman ailenin hikayesini anlatan Beintehaa isimli iki yeni dizi yayınlayacağını duyurdu. Sevenlerine hayırlı uğurlu olsun.

Barun Sobti cephesine gelirsek; Satya Ki Kiran isimli polisiye türünde, 26 bölümlük yeni bir dizinin çekimlerine başladı. Kendisi de dizide bir polisi canladıracak. Orijinal den takip edecekler için dizi Zee TV kanalında yayınlanacak bilginize.

Ve son olarak Barun Sobti'nin ülkemize gelmesi olayı var. Açıkçası Sanaya ve Barun benim için Iss Pyaar da başladı ve bitti. O yüzden oyuncunun ülkemize gelmesi pek alakadar etmedi beni, kanalın yayınladığı videonun bile başını izleyip kapattım. Lakin üzüldüğüm konu şu; kim olursa olsun bir yabancı ülkemize geliyor ve ülkemizin bir kanalı ev sahipliği yapıyor, bunun bilincinde olarak davranılması gerekilmez mi? Eğer sen stüdyo ya seyirci alacaksan sunucuyu öyle bir seçmelisin ki hem seyirciye hakim olup yeri geldiğinde susturabilmeli hemde gelen konuklara gerektiği gibi muamele edebilmeli. Ama ne yazık ki bu işi kıvıramadı hem sunucu hemde kanal. Zira canlı yayını kesmeden imza vermeye toplu resim çektirmeye başlamak nedir yahu... Neyse velhasıl kelam bu da geldi geçti;)

Özleyenlere videoyu da şuracığa iliştireyim.. Oyy canlarım özlemişim be

1.03.2016

Keşke...



Bir baba olarak, bir anne olarak, bir aile olarak, bir insan olarak keşke... Demeyin! 
Keşkeler dünyamızı ya da ailemizi korumaya yetmiyor. 
Kızınıza çizdiğiniz sınırları oğlunuza da çizin. 
Hayâ cinsiyete özgü değil insana özgüdür. 
En azından harama baktığında utanması gerektiğini öğretin. 
Bilmiyorsanız sizde öğrenin! 
Zira insan olmak bunu gerektirir...  



2.02.2016

Our Times - Bizim Zamanımız


Yine bir eskilere dönüşü konu alan sevimli bir film Our Times. Reply serisine rağmen hala bu tarz yapımları pek seviyorum. Hele de işlenişi naif, ayrıntısı bol, oyuncuları da uyumlu olunca şahane olur. 

Konusu: Truly Lin iş yerinde çok çalışmasına rağmen patronunun istekleri bir türlü bitmek bilmez. Bu yetmezmiş gibi iş arkadaşlarının da kendisi hakkında arkasından kötü konuştuklarına şahit olunca Truly istifayı basar ve geçmişte gitmeyi çok istediği Andy Lau konserine gitmeye karar verir. Ve tabi kendini bekleyen sürprizlerden de bir haberdir.


Filmin fragmanını izlediğimde ''Yine çirkin kız'' muhabbeti diye düşünmüştüm ama değil. Daha derin daha duygusal bir yapım olmuş. Aynı Reply serisindeki gibi eskilere atıf yapması güzeldi ayrıca filmin sondaki oyuncu sürprizde şahaneydi (Pek seviyorum bu adamı) Fazla bir beklenti içine girmeden izlenecek sevimli bir Tayvan filmi. 

Uzun fragman:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...